İktidar medyasında ayrılık: Hamas böldü
18 mins read

İktidar medyasında ayrılık: Hamas böldü

Abdülkadir Selvi Hürriyet’teki köşesinde ‘komplo teorileri’ne inanmasa da komplosuz kalamayacağını yazdı. Selvi, Hamas’ın İsrail’e yönelik saldırısının Mısır tarafından önceden ilgili ülkeye bildirildiği halde tedbir alınmamasını köşesine taşıdı. ABD’nin yaşadığı 11 Eylül saldırısını da hatırlatan Selvi, bu tip saldırıların “dünyanın kaderini değiştirmesi için önceden planlandığı, istihbarat servislerinin uyumadığı tam aksine bunun bir planın parçası olduğu yönünde iddialar”ın ortaya atıldığını belirtti.

Mehmet Metiner ise Yeni Şafak’ta yayınlanan yazısında ‘HAMAS kadar başınıza taş düşsün ey içimizdeki İsrailciler’ başlığını kullandı ve bu tür komplo tezlerini savunanları ‘gizli İsrailci’ olarak niteledi.

Cem Küçük de ‘Hamas’ın sivil ölümlerini’ savunmanın mümkün olmadığı notunu düştü ancak Filistin ve İsrail’in eşit değerlendirilmemesi gerektiğini vurguladı.

Abdülkadir Selvi’nin “Hamas, MOSSAD ve CIA tuzağına mı düştü” başlıklı yazısı şöyle:

“Mısır istihbaratının Hamas saldırısı konusunda 3 gün önceden İsrail’i uyardığı ABD tarafından doğrulandı.

Bu gelişme ‘Hamas saldırısı ABD ve İsrail’in bir planı mıydı? Mossad ve CIA, Hamas’ı tuzağa mı düşürdü’ sorularının sorulmasına yol açtı.

Saldırının ardından Netanyahu’nun, “Ortadoğu’yu değiştireceğiz” demesi, Biden’ın savaş kabinesini toplayıp, İsrail’e koşulsuz desteğini açıklaması, İsrail ve ABD, saldırı sonrasına hazır mıydı kuşkusunu beraberinde getirdi.

Hamas’ın 7 Ekim’deki saldırısını önceden istihbarat alamadığı için MOSSAD ve Hamas’ın fırlattığı roketleri önleyemediği için Demir Kubbe eleştirilerin odağında yer almıştı.

11 EYLÜL VE PEARL HARBOR

Hamas saldırılarını Pearl Harbor baskınına ve ikiz kulelerin vurulduğu 11 Eylül’e benzetenler olmuştu. Her iki olayın iki ortak özelliği vardı.

Biri, istihbarat servislerinin uyuması ve bu saldırılarının sonucunun dünyanın kaderini değiştirmesi.

İkincisi ise hem Pearl Harbor baskınının hem 11 Eylül saldırısının dünyanın kaderini değiştirmesi için önceden planlandığı, istihbarat servislerinin uyumadığı tam aksine bunun bir planın parçası olduğu yönünde iddialar ortaya atıldı. Komplo teorisi olarak görünse de bu iddiaları yalanlayacak bir kanıt ortaya konulamadı.

DÜNYANIN KADERİNİ DEĞİŞTİRDİ

İster komplo teorisi olsun ister planın bir parçası sonuç itibariyle iki saldırı dünyanın kaderini değiştirdi. Pearl Harbor baskını ABD’nin İkinci Dünya Savaşı’na girmesini sağladı. O zamana kadar savaşı kaybetme ihtimali olan İngiltere, ABD’nin savaşa girmesiyle rahatladı. Çünkü ABD’nin Japonya’ya attığı atom bombası İkinci Dünya Savaşı’nın sonunu getirdi.

11 Eylül’den sonra ise ABD, Afganistan’ı ve Irak’ı işgal etti. Ortadoğu artık eski Ortadoğu olmaktan çıktı. O dönemde komplocuların en büyük silahı, John Trovalta’lı “Kod adı Kılıçbalığı” filmiydi. Sanki İkiz Kuleler’in vurulacağı önceden film olarak işlenmiş gibiydi.

KOMPLOYA İNANMA AMA

Hamas’ın İsrail’e saldırısına gelince burada iki görüş çarpışıyor.

1- Mossad’ın uçan kuştan haberi olan bir örgüt olmadığı ortaya çıktı. Demir Kubbe kevgire döndü. İsrail’in karizması çizildi. MOSSAD’ın hâlâ güçlü olduğunu göstermek için, istihbarat alındı ama Hamas’ın saldırısına göz yumuldu tezi ileri sürülüyor deniliyor.

2- İkinci görüş ise Hamas’ın saldırısına bilerek göz yumuldu. İsrail bir gerekçe elde etmiş oldu. Çünkü Gazze’yi yerle bir edecek planın devreye sokulması gerekiyordu deniliyor.

Benim pozisyonum ise komploya inanma ama komplosuz da kalma durumunda.

İSRAİL VE ABD Mİ YENECEK YOKSA GAZZE Mİ?

Askeri uzman değilim. O nedenle yazacağım bilgiler sadece bir fikir vermesi açısından değerlendirilebilir.

Dünyanın en büyük nükleer silahlarına sahip olan, Demir Kubbesi’yle meşhur, nükleer başlık taşıyan füzeleri, savaş uçakları, helikopterleri, denizaltıları, savaş gemileri, askerleri, bir çağrıyla toplayabileceği yedek askerleri, arkasında ABD ve Avrupa gibi önemli destekleri olan İsrail, karadan, denizden ve havadan dünyaya kapatılan, 10 kilometre genişliğinde 41 kilometre uzunluğunda 2 milyon 300 bin insanın yaşadığı dünyanın en büyük açık hava hapishanesi olan Gazze’ye yönelik savaş başlattı.

GAZZE’DE KATLİAM YAŞANIYOR

Gazze günlerdir İsrail savaş uçakları tarafından ağır bombardıman altında. Gazze’nin elektriği, suyu kesildi. Hastanede yaralılara müdahalede edilecek tıbbi malzemelerde sıkıntı yaşanıyor. Gazze’de insanlık katlediliyor. Hem de sadece bugün değil. Yıllardır aynı zulüm yaşanıyor.

Gazze’deki sivil katliamını siz zaten canlı yayınlarda izliyorsunuz.

HAMAS’IN YANLIŞI

Hamas’ın 7 Ekim’de yaptığı saldırı ile savaşın fitilini ateşlemesini ve sivillere yönelik yapılanları doğru bulmuyorum. İsrail ne zaman sıkışsa, Filistin davasını zora düşürecek bu tür saldırıları anlamakta zorlanıyorum. Ama bunların hiçbiri İsrail’in Gazze’ye yönelik sivil katliamını meşrulaştırmaz.

GÜÇLER ARASINDAKİ FARK

Üzerinde durmak istediğim başka bir nokta var. İsrail’in arkasında ABD’si, elinde nükleer silahları var. İsrail’in 300 nükleer başlığı olduğu biliniyor. 600 savaş uçağı, 200 helikopteri, çok sayıda İHA ve SİHA’sı, savaş gemileri, nükleer denizaltısı ve devasa bir kara ordusu var. Hamas ise roketlerle savaşıyor. Gazze halkının ise öfkesinden, imanından ve canından başka bir şeyi yok. İsrail ile Gazze arasında kıyaslanması mümkün olmayacak bir güç dengesi var. Daha doğrusu dengesizliği. Gazze’ye bombalar yağıyor ve o yıkıntıların altında masum insanlar ölüyor.

ABD’NİN UÇAK GEMİLERİ

Ama sanki İsrail’in elindeki devasa savaş gücü yeterli değil gibi. ABD dünyanın en büyük savaş gemisi olan Ford uçak gemisini İsrail’e gönderdi. 90 uçak taşıyabiliyor. Kendisine 6 savaş gemisi eşlik ediyor. Ama Gazze halkını yenmeye bu da yeterli olmamış ABD, şimdi de İsrail’in yardımına Eisenhower uçak gemisini gönderiyor.

Eisenhower uçak gemisinde de 90 savaş uçağı, helikopter taarruz filosu, helikopter deniz muharebe filosu yer alıyor. Eisenhower savaş gemisine de 6 savaş gemisi eşlik ediyor.

Tüm bunlar suyu kesilmiş, elektriği olmayan, ameliyatlar için yeterli tıbbı malzeme bulmakta zorlanan Gazze’ye karşı yapılıyor.

Ben olayın askeri ve stratejik boyutuna girmeyeceğim. Çünkü hesap başka. Gazze üzerinden yeni bir Ortadoğu dizayn etmeye çalışıyorlar.

GAZZE’NİN İMANI KAZANACAK

Ama bir şey söyleyeceğim.

Ne İsrail’in nükleer silahları ne ABD’nin uçak gemileri Gazze’yi yenmeye yetmeyecek.

Kucaklarında İsrail savaş uçaklarının vurduğu enkazın altından çıkardıkları çocuklarının cesetleri, kalplerindeki imamı ve yüreklerindeki öfkeleriyle bu savaşın galibi Gazze halkı olacak.

Çünkü tarih göstermiştir ki, hiçbir güç bir milleti yenemez.

Gazze’nin imanı İsrail’in savaş makinalarını da ABD’nin uçak gemilerini de yenecek.”

Cem Küçük’ün “İki tarafı eşit kabul etmek…” başlıklı yazısı da şöyle:

“İsrail’in orantısız güç kullanımı devam ediyor. Açık hava hapishanesi durumundaki Gazze’de elektrik, su, doğalgaz yok. İkmal yolları kapalı. Çünkü İsrail hepsini kesti. Devlet terörünün ne olduğunu dünyaya gösteriyor.

Bir de iki eşit taraf varmış gibi kabul ediliyor. Ne eşiti Allah aşkına? Mesela Hamas’ın silahlı gücü nasıl, bakalım? AK-47 Kalaşnikof piyade tüfekleri, paramotorlar, sınırlı sayıda antitank füzeleri, kamikaze drone’lar… Gazze’nin bütün nüfusu 2 milyon 300 bin.

Peki İsrail’in askerî gücü nasıl? Aktif askerî personel 169.500. Yedek personel 465.000. Tank sayısı 2.200. Çok sayıda F-16, F-35 ve F-15.

Şimdi nasıl eşit iki taraf olabilir? Üstelik Filistin tarafı devlet bile sayılmıyor. Ambargosu var, silah alamıyor. Dünyayı arkasına almış, hukuk tanımaz bir İsrail var. Her şeyi yapmaya kendini muktedir görüyor. BM’de hakkında en çok yaptırım kararı alınan ülke. Kimse dur demediği için hukuksuzluğa devam ediyor.

Çoluk çocuk demeden insanları ya göçe ya ölüme sürükleyen bir İsrail var. Hamas’ın sivil ölümlerini de savunmak mümkün değil. Ama asla iki taraf sanki eşitmiş gibi yorumlar yapmayın!..

İsrail’de vicdanlı sesler
Haaretz gazetesi koyu bir Netanyahu muhalifi. Sürekli eleştiriyor. Hamas ve Filistin’i de. Ama aynı zamanda İsrail devletini de keskin bir şekilde sorguluyor. Yaptığı sivil ölümlerine karşı çıkıyor. İsrail’de vicdanlı insan sayısı olması insanın -az da olsa- geleceğe umutla bakmasını sağlıyor. Tabii İsrail devlet terörü bu umutları çoğu zaman öldürüyor.

“Hayvanlardan Tanrılara Sapiens: İnsan Türünün Kısa Bir Tarihi” kitabının yazarı İsrailli tarihçi Yuval Noah Harari dün BBC’ye Hamas saldırısının olası sonuçlarına ilişkin konuştu. Harari, saldırının şiddet düzeyinin ve sonrasındaki İsrail misillemesinin nesilleri etkileyecek sonuçları olabileceğini kaydetti. Harari, saldırıdaki istihbarat başarısızlığı ile Netanyahu’nun politikaları arasında bağlantı olduğunu savundu.

Ünlü yazar şunları söyledi:

“Çok açık olan İsrail halkının yıllardır devam eden kötü siyasetin faturasını ödediğidir. Netanyahu, bir yandan Filistin’le yapılabilecek herhangi bir barış girişimini göz ardı ederken, diğer tarafta, ulusu kutuplaştırarak bir siyasi kariyer inşa etti. Sistematik olarak da devlet kurumlarına saldırdı. Biz şu anda bunun bedelini ödüyoruz. Bu, dünyadaki tüm demokrasiler için bir derstir. Buradaki ders, güçlü popülist liderlerin ulusları kendi siyasi kariyerleri için bölmesine izin verilmemesi gerektiğidir.”

Anladığım kadarıyla iki devletli bir çözümü destekliyor Harari. Desteklemese bile bu açıklamaları olumlu.

Beyaz fosfor bombasını kullanmak!
İsrail’in neden alçaklık yaptığına en net delil beyaz fosfor bombasını kullanmasıdır. Fosfor bombası, beyaz fosfor adı verilen kimyasal bir madde içeren bir patlayıcı silahtır. Beyaz fosfor, havayla temas ettiğinde kendiliğinden tutuşarak alev alır ve 800 derece sıcaklığa ulaşabilir. Bu nedenle, fosfor bombası, hem insan hem de hayvan hayatı için son derece tehlikeli bir silahtır.

İlk kez ABD tarafından Vietnam Savaşı’nda kullanılmıştır. Deriyi kemiğe kadar yakan fosfor bombası, genellikle sis oluşturmak veya düşman hedeflerini işaretlemek için kullanılır. Ancak, aynı zamanda yangın başlatmak için de kullanılabilir. Fosfor bombası, özellikle ormanlık alanlarda veya yerleşim yerlerinde kullanıldığı takdirde, geniş çaplı yıkıma ve can kaybına sebep olabilir.

Fosfor bombası, 1980 Konvansiyonel Silahlar Sözleşmesi tarafından yasaklanmış olmasına rağmen, bazı ülkeler tarafından hâlâ kullanılmaktadır. Örneğin, İsrail ve ABD’nin, Filistin ve Irak’ta fosfor bombası kullandığı iddia edilmiştir.

İsrail insanlık suçu işliyor; ama ona dur diyen yok! Kim ona dersini verecek, merak ediyorum…”

Mehmet Metiner’in “HAMAS kadar başınıza taş düşsün ey içimizdeki İsrailciler” başlıklı yazısı şöyle:

Filistin toprakları pay edilirken HAMAS mı vardı?

Filistin adım adım işgal edilirken HAMAS mı vardı?

İsrail işgalini derinleştirip yaygınlaştırırken, milyonlarca Filistinlinin toprağına ve mülküne el koyarken, onları sistematik bir zulme maruz bırakırken HAMAS mı vardı?

İsrail terör devletinin işgaline ve barbarlığına HAMAS mı sebebiyet verdi?

HAMAS saldırdığı için mi Filistin toprakları işgal edildi ve Filistinliler tarihte eşi benzeri görülmemiş bir soykırıma tabi tutuldu?

Ortada bir işgal var.

Filistinliler kendi ana vatanlarında daracık bir alana hapsedilmiş durumdalar.

Milyonlarca Filistinlinin sığınmak zorunda kaldığı Gazze açık bir hapishane.

Çevresi dört bir yandan kuşatılmış durumda.

Batı Şeria bölgesindeki İsrail işgali yeni yerleşimlerle meşrulaştırılmak isteniyor.

Gazze tamamen İsrail’e muhtaç halde.

Elektriğiyle, suyuyla, her şeyiyle.

İsrail devleti BM kararlarını dinlemiyor.

İşgal ettiği topraklarda varlığını kalıcı hale getirmeye çalışıyor.

Kudüs’ü kendi başkenti ilan ediyor.

Mescid-i Aksa’nın kutsallığına leke sürüyor.

Orada özgürce namaz kılınmasına izin vermediği gibi o kutsal mabedimize tecavüz ediyor.

Genç-yaşlı-çocuk-kadın demeden Filistinlileri acımasızca katlediyor.

Onlara insan gözüyle değil hayvan gözüyle bakıyor.

Dünyanın gözü önünde bir zulüm imparatorluğu tesis ediyor.

Ne uluslararası hukuk tanıyor ne BM kararlarını.

Çünkü arkasında kayıtsız-şartsız ABD var.

Yopyekûn bir Batı bloku var.

Şimdi birileri kalkmış utanmadan-arlanmadan HAMAS’ı suçluyor.

HAMAS saldırmasaydı bunlar olmazdı diyor.

İsrail’in çoluk-çocuk-sivil ayrımı gözetmeden yaptığı soykırımı görmeyenler nedense HAMAS’ın kendi vatanını ve insanını korumak için giriştiği bir saldırıya “terör” yaftasını yapıştırabiliyorlar.

HAMAS’ın sivilleri katletmekten kaçınmayan bir terör örgütü olduğunu yaymaktan kaçınmıyorlar.

HAMAS’ı “barbar” olarak niteleyip İsrail’in katliamının müsebbibi olarak gösterenler bunu bilerek yapıyorlar.

Sivil giyimli veya görünümlü İsrail askerlerini “sivil vatandaş” diye takdim edenler nedense hava bombardımanıyla evleri başlarına yıkılan binlerce Filistinli masum sivilin cesetlerini görmezden geliyorlar.

Acımasız işkence ve zulüm izlerini üstünde taşıyan Filistinli masum sivillerin sergilenen o çıplak bedenlerini görmezlikten geliyorlar.

Varsa yoksa HAMAS.

Bilesiniz ki onlar içimizdeki İsraillilerdir.

Onlar asla bizden değildirler.

Kim ki bu süreçte HAMAS üzerinden İsrail işgalini ve soykırımını meşrulaştırmak anlamına gelen beyanlarda bulunuyorsa, bilesiniz ki onlar bu ülkeye ait değillerdir. Milletimizin bir ferdi değildirler. Onlar devşirilmişlerdir. Aytmatov’un tariflediği Mankurtlardan bile zelildirler. Bedenen ve sureten bize benzeseler bile zihinleriyle ve yürekleriyle bizden değildirler. Gövdeleri üstünde taşıdıkları baş, o malum güçlerin emrindeki başlardır.

Meğer ne çoklarmış!

Öyle böyle değil.

Bu devşirmelerin zihin kodlarını çözdük bu vesileyle.

İki türlüler.

Bir bölüğü, kayıtsız-şartsız İsrail’in ağzıyla düşmanlık yapanlardan oluşuyor. Aleni İsrailciler!

İkinci bölüğü, HAMAS üzerinden HAMAS’ın bu eylemiyle aslında İsrail’in zulmünün çoğalmasına sebebiyet verdiğini iddia ederek güya Filistin’den yana görünüp İsrail’in barbarlığının müsebbibi olarak HAMAS’ı gösterenlerden oluşuyor. Gizli İsrailciler!

İkinci bölükten olanlardan kimileri de içimizde bizim maalesef.

Onlardan kimileri aleni biçimde Filistinli kardeşlerimize yaptığımız yardımları başa kakmaktan kaçınmadı. “Bizim gönderdiklerimiz, bizim yaptıklarımız olmasa” diyecek kadar ileri gitti. “Siz kimsiniz ki, gücünüz ne ki, neye güvenerek bu saldırıda bulunup Filistinlilerin daha çok öldürülmelerine sebebiyet veriyorsunuz” demekten geri durmadı.

Ben şahsen birinci kategorideki İsrailcileri, sureti haktan görünen ikinci türdeki İsrailci-Amerikancı tiplere tercih ederim.

Hiç değilse açıktan ve çekinmeden saflarını belli ediyorlar.

Asıl tehlikelileri sureti haktan görünenler. Yani gizli İsrailciler!

Önerdikleri şey ne Filistinli kardeşlerimize?

Oturun oturduğunuz yerde!

İsrail’in işgaline ve zulmüne ses çıkarmayınız!

Bacılarınız tecavüze uğrasa bile, anneleriniz ve çocuklarınız nâhak yere öldürülse bile, kutsallarınız ayaklar altına alınsa bile, topraklarınız işgal altında olsa bile sakın ses etmeyiniz!

Size tanınanla yetininiz!

Bu mu yani?

Yazıklar olsun, lanet olsun cümlenize!”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir